Çöl insanı susuzlukla sınar, peki ya aşk?..

“Kürk Mantolu Madonna”yı bilmeyen cahilin cehaletini bir yana bırakırsak, Sabahattin Ali’nin romanındaki Raif Efendi’nin bir gece vakti hayâl meyâl gördüğü siluet ve iskarpinlerini çıkardığı seslerle kendisine aşık eden Maria yalnızca bir kurgu muydu, yoksa Sabahattin Ali’nin bir ilham perisi miydi?.. Aslında her ikisi de.. Niyazi Ağırnaslı’ya göre, Maria, Ankara’da bir gazinoda çalışan ve Ali’nin aşık olduğu bir şarkıcıdır. Ama hayatını, mektuplarını okuduğumuzda anlıyoruz ki Maria Puder, tek bir kadın değildir; Sabahattin Ali’nin hayatındaki birkaç kadının mükemmel bir birleşimidir, ama en çok da “28” namıyla meşhur bir kadındır!

Ahmet Hamdi Tanpınar “Huzur” adlı romanının kahramanı Nuran, tanpınar’ın özel hayatının içindeki perilerden birisi olarak romanda yer almıştır. O aşkın en gerçekçi hikayesini Tatyana Moran, anılarında şöyle anlatıyor: “Hamdi sık sık aşık olurdu, ama bu kez bu aşk yüzünden hastalandı, intiharı bile düşündü, ama bu aşk platonik olarak kaldı. Bir gün bana, ‘Bu aşkı yaşamasaydım, bu sıkıntıyı çekmeseydim, Huzur’u yani Nuran’ı yazamazdım’ demişti”

Her evlilik hikayesi böylesine trajik yaşanmıyor tabii ki; Paul Auster ve hayatının aşkı olan ve bir şiir dinletisinde tanıştığı Siri’nin etkisini Auster’in tüm romanlarında, hayatında görmek mümkün olmuştur. Auster, “Leviathan” isimli eserinde şöyle yazar: “İris, benim mutlu sonum olmuştu.” (Siri ve İris kelimelerindeki tersten okuma esprisine dikkat)

Belli ki Salman Rushdie de Auster’e imrenmiş ama, onun kadar şanslı olmadığı muhakkak. Zira dört evliliğinde de mutluluğu yakalayamamış. Ancak bu dört eşi içinde, özellikle son eşi olan Hint asıllı model Padma Lakshmi yazar üzerinde son derece büyük etki yaratmış olsa da, Rushdie belli ki Padma’dan çok çekmiş. Zira kitabında ondan bahsederken “ilham perisi” yerine “ilham cadısı” demeyi yeğlemiş!..

Latin Amerika’nın dev yazarı Gabriel Garcia Marquez’in de ölene kadar mutlu bir evlilik yaşadığını biliyoruz. Onun başyapıtı olan “Kolera Günlerinde Aşk” isimli eserinin ilham perileri de bizzat kendi anne ve babasının yaşadığı aşktır!

Dünya edebiyatının çok sayıda “büyük aşkı” vardır. İlk bilineni Dante’nin daha dokuz yaşındayken aşık olduğu Beatrice’tir. Öyle ki, Dante “İlahi Komedya” adlı eserinde, zamansız ölümünden büyük üzüntü duyduğu Beatrice’i, “Cennette Dante’yi gezdiren rehber” olarak tasvir eder.

Goethe, bir başkasıyla nişanlı olan ilk aşkına öylesine sevdalanır ki intihar düşüncesiyle yaşam arasında gidip gelmeye başlar ve neyse ki intihar yerine bu yaşadıklarından bir roman çıkarmayı seçer ve edebiyat tarihinin önemli eserlerinden olan “Genç Werther’in Acıları” ortaya çıkar.

Ama yine de en dokunaklı ve “aşka en yakın” sözlerden birisini Nobel ödüllü yazar Orhan Pamuk, sevgilisi sevgilisi Kiran Desai'yi anlatırken söylüyor: “Kiran beni yalnız Türkiye'de değil, dünyanın herhangi bir yerindeyken de 'evde' hissettiriyor.”

M. Sulhi ŞAHİN